22 Şubat 2009 Pazar

altmışikinci gün!

Nietzsche haklı;
kanla yazılan yazılar yaşıyor!
ben onun adını
kanla yazmışım alnıma
ve büyük bir parça
aşkla dalmışım karanlığa.
O ise,
ucuz bir mürekkep kullanmış
sararan sayfalarda
gündelik duygularla!





' moira '

1 Şubat 2009 Pazar

yakalayamazsın kii..

Varlıkla yokluk denk. Anlamı yok aslında şu anın, yarının, sonraların. Gelecek vaad eden cümleler pas tutmuş, gidilecek yollar kaybolmuş, olanlar da kirletilmiş. Savrulmuş hayatlar yaşıyoruz. Birileri tarafından anlık zaaflara kurban edilen duygularla karışıyoruz yeni günlere. Acısı çıkar mı, çıkar. Peki neden ‘zaman’ gerekli?
Önceden kurgulanmış kazalar yapıyoruz. Biri yüzyıllardır canımızın acımasını istemiş ve beklemiş oysaki. Yaraların yerleri ve biçimleri bile belli. Kaza yeri, suçlu kamyon şoförü, kamyonun altına giren arabanın modeli hepsi yazılmış tozdan sayfalara. Değişmeyecekse eğer kabullenmeli mi olan biteni. Sarıp sarmalı mı bu umutsuzluğu, bu güvensizliği? Olmaz ki..
Yardım beklemiyorum. Savaşmıyorum. Dedim ya anlamı yok aslında. Şu an konuştuğum arkadaşımın, sevgilisine olan kıskançlığını aşamamasının, uzayan okulumun, İstanbul’a gidip gitmemeye karar veremeyişimin, aynamdan geriye yansıyanların, empatinin, Nietzsche’nin, kulaklığımdan ruhuma işleyen Yaşar Kurt tınılarının, sabahtan beri hiç bıkmadan dinlediğim o şarkının.. tekinin bile bir anlamı yok. Nasılsa değişmeyecek ya!
Konuşmuyorum. Cümlelerim var aslında dert kokan. Cümlelerim var cebimde eskittiğim, kıyamadığımdan değil, yük edecek omuz yoksunluğundan belki. Elimi sallıyorum boşluğa doğru ama tutunabilecek ne var ki.. düşüyorum. Mutsuzluğum düşmekten değil. Yitip gitmekten değil sıfatsızlığım. Gelecek kaygısı peşine düştüğümden değil yarınsızlığım. Gösterişsiz duygularım gerekli raconu iyi bilmediğimden değil. Adı yok. Belli bir tanımı kaldıramaz ismim. Gölgesinden arta kalanları taşıyamaz bedenim. Kaybolur gider elbet..
Bakmıyorum. Ne fark eder ki zaten. Gözlerimi açsam daha mı az acırım, daha mı az kanarım. Daha mı az aldanırım, susarsam. Pisliğe batırılmamak için gerekli mi bir çift göz. Çeksem elimi ayağımı bu diyardan? Çekebilsem..
Çığlıklarım var benim. Günden güne büyüttüğüm içimde, her gün özenle beslediğim pişmanlıklarım var. Geri alınmayanlarla dolup taştı fanusum. Kağıttan yaptığım balıklarım boğuldu, üzülmedim. Düzenlediğim ağlama seansları onlar için değil, evet! Gülümsüyorum bunu söylerken, yanlış bir şey yapıyormuşum havası var odada. Yanıp giden bir -yarın- kokusu var. Odam var, evim var, içinde olduğum söylentileri dolaşan bir şehrim var. Ama ben, ben nerdeyim?


Oysa..


‘ Kendimi yakaladım kaçarken, kendimi
Kendimi yakaladım koşarken, kendimi
Kendimi yakaladım atarken, kendimi
Kendimi yakaladım kaçarken.. ‘