İyi şeyler düşünecek kadar çok zamanım da kalmadı. Her gece
aynı rüyayı görecek kadar sıradanlaştı kader dediğiniz, bitmeyen bir acı. Ve
mutluluk dediğiniz bir kuşun kanat çırpınışıyla aynı sürede yok oldu
pencerelerde. Gün ışığı ten yaktı.
Çünkü biri hep aynı duvarlara çarpmaktan yorulup en azından
benim diyebileceği duvarlar ördü, bir sonbahar akşamı. Gece yarısı
yalanlarından sıkıldı ve kendi ipini kendi elleriyle gerdi. Hep üste
titremelerden yoruldu biri, kendi soluğuyla üşümeye karar verdi.
Eksik nağmelerin tıkanmış nefeslerini içine çekti. Bir parça
sigara dumanı ve biraz zencefil, söylemek istediklerine karıştı. Kimse
dinlemediği için sustu ve kimseyi dinlemediği için susturdu.
Çünkü kangren olmuş parmağını kendi kesti, kendi kanının
sarhoşluğuyla. Kesmeseydi yayılmasını izleyecekti. Biri gelip ‘tehlike anında’
ışığı kapatıp gidecekti. O yüzden karanlığa alıştırdı gözlerini. O yüzden
bitirdi kendi kangrenini, mumu sadece bir nefeste üfledi ve söndürdü
gülümsemesini.