misanthrope
10 Aralık 2012 Pazartesi
24 Kasım 2012 Cumartesi
' kirli '
Fakat;
İyi şeyler düşünecek kadar çok zamanım da kalmadı. Her gece
aynı rüyayı görecek kadar sıradanlaştı kader dediğiniz, bitmeyen bir acı. Ve
mutluluk dediğiniz bir kuşun kanat çırpınışıyla aynı sürede yok oldu
pencerelerde. Gün ışığı ten yaktı.
Çünkü biri hep aynı duvarlara çarpmaktan yorulup en azından
benim diyebileceği duvarlar ördü, bir sonbahar akşamı. Gece yarısı
yalanlarından sıkıldı ve kendi ipini kendi elleriyle gerdi. Hep üste
titremelerden yoruldu biri, kendi soluğuyla üşümeye karar verdi.
Eksik nağmelerin tıkanmış nefeslerini içine çekti. Bir parça
sigara dumanı ve biraz zencefil, söylemek istediklerine karıştı. Kimse
dinlemediği için sustu ve kimseyi dinlemediği için susturdu.
Çünkü kangren olmuş parmağını kendi kesti, kendi kanının
sarhoşluğuyla. Kesmeseydi yayılmasını izleyecekti. Biri gelip ‘tehlike anında’
ışığı kapatıp gidecekti. O yüzden karanlığa alıştırdı gözlerini. O yüzden
bitirdi kendi kangrenini, mumu sadece bir nefeste üfledi ve söndürdü
gülümsemesini.
12 Kasım 2012 Pazartesi
gölge-den
Kendime söyleyecek yalanım kalmadı; dardayım. Bir çığlıktayım, bir kesikteyim; ama derin. İçinden
çıkılamayan hesapların, sorgu zamanlarının, idrak zorluklarının eşiğinde
aslında hep başkalarının asfaltlarına yapışmalardayım. Bir çift gözde, riyakâr
yürekteyim. Böyleyim.
Yanlış noktalama işaretlerinde soluklanıyorum konuşurken. Bu
yüzden öldürüyorum tüm kuşları, daha uçmayı öğrenemeden. Belki de sesim düzgün
ulaşamamıştır sana, yankılanırken.
Kapana kısıldım, düğüm oldu parmaklarım. Tepetaklak oldu hikayeler
kahramanları birbirine karıştırdım.
Beyaz atlı, kırmızı başlıklı, tahtadan bir kız çocuğuydum
aynada.
Ve seni görmeyi umut ederken, koşamadım başka yollara.
6 Kasım 2012 Salı
'hep biliyorum ki bir yabancıyım ben'
Yüzün en çok bana yakışıyor, durmuyorsun. Bir hayalden
sıyrılıp gelen ama yorulmuş ve ama üşümüş bir kahraman gibi büzülüyorsun
dizlerime. Başım dönüyor. Mutluluk göz kapaklarıma inen bir perde gibi
hareketsiz kılıyor bedenimi. Konuşamıyorum ki kelimeler birikiyor. Yüzün en çok
bana yakışıyor diyorum inanmıyorsun.
Biraz ‘acaba’ biriktirdim bozuk para cüzdanlarına. Benim
için bakar mısın onlara? Bırakacağım en büyük miras budur, tüm o
aldatılmalardan sonra. Biraz kül biraz duman. Biraz zaman biraz talan!
Bir süre uyutsan beni. Masallar anlatsan sessizce; dinlerim.
Sana artık inanmadığımı söylemeyeceğim. Bir süre uyut beni ve yakalım bütün
gelişigüzelliğini şarkıların. Kanla yaz ki; bozulmasın. Sana artık sevmediğimi
söylersem, inanmazsın.
Tüm bu sesler kenetlenmek için yalnızlığa, iyi biliyorum.
Zoruma gitmiyor desem yalan olur ama büyüdüm. Kırmızıya boyanmış bir palyaçodan
kaçmayacak kadar büyüdüm. Ve gülemeyecek kadar acı biriktirdim kulaklarımda.
Bir yalana inanmak ne kadar kanatır dizlerimi bilmiyordum. Bilseydim, aşık bile
olabilirdim. Sana ya da bir başkasına.
Aklıma geldi de; ne zaman gelmiştin sen? Ve ne çabuk
gitmiştin. Hepsi mi bir rüya, ne kadarı aldanış? Ama olsun, sen korkma, ben
yine de uyanırım kızıl-sarı sabahlara. Ben, kendime bile iyi gelemiyorum, sen
sakın bana aldanma.
Yine de bir gün anlatacağım herkese tüm güzelliğini şehrimin.
İçimde kalmasın. Tüm viranlığına rağmen seni nasıl benimsediğimi söyleyeceğim
bütün sokak çocuklarına. İnanmayacaklar. İnandırmak için delireceğim. Böyle zamanlarda kaçamayacağımı öğrendim,
denemeyeceğim. Susacağım belki biraz, susayacağım. Dinlenmeye vakit
yaratmayacağım.
Sonra diyeceğim ki; ‘ ben sadece sendelemeden yürümeye çalışıyordum, ve O, sadece düşmekten korktuğu için bana tutunuyordu.’
Sonra diyeceğim ki; ‘ ben sadece sendelemeden yürümeye çalışıyordum, ve O, sadece düşmekten korktuğu için bana tutunuyordu.’
7 Ekim 2012 Pazar
16 Eylül 2012 Pazar
31 Ağustos 2012 Cuma
vesaire
Bir geceye beni inandır diye kalkıp uzun yollardan geldim.
Masallara inanmak için çok geç kalmıştım zira.
Tabanlarım parçalanana dek seni sevdim sonra. Seni soludum. Seni içtim.
Eksik yanlarımı sana yapıştırdım. İlmek ilmek doladım boynuna.
Unutma istedim yarım kalmış cümlelerimi.
Sen daha iyi bilirsin diye sustum ben.
Ve bütün tüm sonları unutturdum,
sırf benden daha çok acıma diye.
Seni kustum ben sonra, bir haziran sabahında.
Daha fazla ağır gelmesin diye kazıdım pisliklerimi.
Bana seni soranları affedemedim.
Sokak kedilerini sevemedim.
O sevdiğin şarkıları hiç dinleyemedim.
Sıcacık gülümseyişini unutmadım da,
bir gün beni bulursun korkusuyla, üşüyemedim.
Şimdi bir kaç beden büyük geldi özlemin bana.
Tanrının elleri ne kadar da küçükmüş oysa.
23 Ağustos 2012 Perşembe
Bazen bir şeyler ters gider. Fazlasıyla ters.
Uykusuz geceler, sonu bir türlü gelmeyen kararsızlıklar, yalnızlıklar, baş ağrıları - falanları filanları.
İçinden çıkılamayan hesapları.
' Ve çok sebepsiz bazıları. '
Bir an hepsini elinizin tersiyle itip kaçmak istersiniz ya...
İşte onu istiyorum.
Dinlemeden, anlamadan, kimseye hiçbir şey açıklamadan.
Plan yapmadan.
Toparlanmadan. -Belki biraz hatıra; iki kare fotoğraf-
Uzaklaşmak her şeyden, hepsinden, hepinizden...
Ve ben böyle anlarda hep aynı şarkıyı dinliyorum: http://fizy.com/#s/1c60oy
Uykusuz geceler, sonu bir türlü gelmeyen kararsızlıklar, yalnızlıklar, baş ağrıları - falanları filanları.
İçinden çıkılamayan hesapları.
' Ve çok sebepsiz bazıları. '
Bir an hepsini elinizin tersiyle itip kaçmak istersiniz ya...
İşte onu istiyorum.
Dinlemeden, anlamadan, kimseye hiçbir şey açıklamadan.
Plan yapmadan.
Toparlanmadan. -Belki biraz hatıra; iki kare fotoğraf-
Uzaklaşmak her şeyden, hepsinden, hepinizden...
Ve ben böyle anlarda hep aynı şarkıyı dinliyorum: http://fizy.com/#s/1c60oy
31 Temmuz 2012 Salı
23 Temmuz 2012 Pazartesi
20 Temmuz 2012 Cuma
30 Haziran 2012 Cumartesi
29 Haziran 2012 Cuma
hadi
Ağrı kesicilere bağışıklık kazanmak üzere olduğum günlerden
bildiriyorum. İçerde hava parçalı bulutlu, ara sıra yağışlı. Dışarıda, yaz günü
denize giren bebelerin sesleri evdeki durumla akıl almaz bir tezat
oluşturmakta. Sayemde herkes eve kapanmak zorunda kaldığından güneş
ışınlarından korunaklı, kanser riskinden uzağız. Ah ne hoş!
Kafamı duvarlara vurmadan unutabilmek istiyorum olanları.
Tüm bunlar bir rüyadan ibaret olsun istiyorum. Hayatı ve anları nasıl
tepetaklak ettiğimi, uykumdan uyanıp gülümseyerek anmak istiyorum. Salaklık
gümüş bir tepside sunulmasın bana, toza karışmış bir tavan arasında sıkışsın
istiyorum. Ama olmuyor… Durun, sağlam bir duvar bulup geliyorum.
Bazen, yukarıdaki ya da yandaki -net olarak her nerdeyse- al sana ders olsun diyerek kafanıza küt diye
bir şey indiriveriyor sanırım, gerçekten. Sadece siz onu nasıl ve ne zaman
alacağınız konusunda kararsız kalıyorsunuz. Mesela benim yatmaktan uyuşan götüm
hiç ders alacak kıvamda değil hala. Beynim de hali hazırda ‘nasıl yapsam da ufak
bir hafıza kaybı yaşasam acaba’ derdinde. Biz ders falan almıyoruz yani anacım.
Vazgeçsen bu sevdadan artık.
Yolladığın birkaç iyi adamın da değerini bilemedik tabi. Ama
yine de minnettarım bu konuda ne yalan söyleyeyim. Ne olmuşsa olsun ve her ne
olacaksa, bir yerlerde insanı hala gülümsetebilecek varlıkların olduğunu
düşünmek, ne kadar saçma olsa da, iyi geliyormuş insana. Yine de yetmiyor ama,
orası çok ayrı mesele. Bir ara tartışalım.
Ana fikre gelirsek;
atarsa 19.
Eğer atmazsa, daha sitem edeceğim çok şey var.
2 Haziran 2012 Cumartesi
..
Bir durak ötede bekleyen ‘yeni’ hezeyanlar için sabrım var
mı bilmiyorum.
Bir yanım balıklama dalmayı özlemiş, düşünmeden.
Diğer yanım hala korkuyor kendinden.
İşte o yüzden boş kutular hala.
Gitmek adına; eşyalar
bile toparlanmayı bekliyor.
Yapamıyorum.
28 Mayıs 2012 Pazartesi
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)