27 Şubat 2011 Pazar

Gece yanığı

Tahta pervazlı camından karşı apartmanı gözetliyorsun. Saat gece yarısını çoktan geçmiş. Mor menekşen solmuş cam önünde. Üzülüyorsun. Dikkatini karşı apartmandaki kıza yoğunlaştırıyorsun. Sarı saçları o kadar güzel ki. Ona bakmaktan kendini alamıyorsun. Hayatının çok uzağında sarı saçlı bir kız bir fotoğrafı seyrediyor. Yüzünde garip bir gülümseme. Mutlu olabilir diye geçiriyorsun içinden. Mutluluğa dair gülümsemelerden o kadar uzaksın ki, emin olamıyorsun.
Aynanın karşısına geçiyorsun. Kulak hizasında biçimsiz kesilmiş saçların, şekilsiz yüzün, kir içerisindeki kıyafetlerin. ‘ Yok bir şeyim ‘ diyorsun.
Yok bir şeyin.
Camdan gördüğün siluetle aynadaki yansıma arasındaki binlerce farkı buluyorsun hemen. Oracıkta oturup, bu farkı her gün kimlerin gözüne soktuğunu düşünüyorsun. Ellerin dudağından süzülüyor. Narinlikten ne kadar da uzaklar. Gülümseyebilmek için zorluyorsun kendini. Dudağın geriliyor. Aynadan sana bakan acınası bir ifade görüyorsun. Dudağın daha da geriliyor. Acıyı farkediyorsun. Ellerin iki yana düşüyor. Umursamıyorsun.
Ayağa kalkıp çekmecene doğru ilerliyorsun. Çekmeceden sayfaları dağılmış kitabını çıkarıyorsun. Kitap ihanet kokuyor. Kimbilir diyorsun, kimbilir hangi hoyrat ellerle buluştun. Kimbilir kimin gözleriyle kavuştun. O kitabı çok seviyorsun oysa. Kullanılmış kitapları seversin sen. Kullanılmış adamları, kullanılmış yatakları, kullanılmış hayalleri seversin. Hikayelerden arta kalan parçaları toplamayı seversin. Sen böylesin.
Kitabın sarı sayfalarının arasından ufak bir kağıt çıkarıyorsun. Üzerinde bir telefon numarası. Numaranın beynine kazınmış olduğunu bildiğin halde bir kere daha bakıyorsun. Bir kere daha. Kağıt hoşnutsuzluk kokuyor. Elin telefona gitmiyor. Ben dans etmeyi bilmem diye geçiriyorsun içinden. Bu kulağına çalınan müzik… Anlam veremiyorsun. Müzikten nefret ediyorsun.
Sarı saçlı kızı merak ediyorsun. Ama ona tekrar bakmaya gücün yok. O kadar mutlu ki, kıskanıyorsun. Kolundan geçen o ince, mavi damarlara bakıyorsun.Tenin kıskançlık kokuyor. Bu kokuyu anımsıyorsun. Senin bedenin kıskançlıkla besleniyor. Aklımdan geçenleri kusmaya takatim olsa ilk sarı saçlı kızı boğazlardım diye düşünüyorsun.
Yarım kalan sigaranı tekrar yakıyorsun. Kullanılmış sigaraları seversin sen. Dumanı boğazını yakana kadar içine çekiyorsun. Dudağın hala acıyor. Duman dudağını sarmalıyor. Sonra dağılıyor. Beyaz bir bulut üzerinde olduğunu hayal ediyorsun; düşmene ramak kalmış.
Gözlerini kapatıyorsun. Başın dönüyor. ‘ Yok bir şeyim ‘ diyorsun. Parmak uçların nikotin kokuyor.
Gözlerini açana kadar bir sürü insan üşüşüyor beynine. Göz kapakların ağırlaşıyor. Taşıyamayacak gibisin. Kalabalıkta yapayalnız olmaya artık dayanamayacak gibisin. Yağmur damlalarını hissediyosun yüzünde. Odan toprak kokuyor. Gülümsemeye çalışıyorsun. Yapamıyorsun. Birden açılıyor gözlerin. Tekrar aynanın önüne gidip şekilsiz suratından fırlayan kırmızı ışık demetine bakıyorsun. Yakından incelemek için can atıyorsun. Sarı saçlı kız üşüşüyor aklına. Vazgeçiyorsun.
Yavaş adımlarla tahta pervazlı camına doğru yürüyorsun.
Camdaki parmak izleri dikkatini dağıtıyor. Kime ait olduklarını düşünüyorsun. Dün geceyi hatırlamaya çalışıyorsun. Kafanı toparlayamıyorsun. Sarı saçlı kız dün gece ne yaptı acaba diye geçiyor aklından. Parmak izlerini unutuyorsun.
Cama iyice yaklaşıyorsun.
Karşı apartmandaki sarı saçlı kız ağlıyor. Yatağına oturmuş, ayağının dibinde cam kırıklarıyla dans eden bir fotoğraf var. Ben dans etmeyi bilmem diye geçiriyorsun içinden. Hatıralar beyninde raks ediyor.
Dudağın geriliyor. Kullanılmış sarı saçlı kızları seversin sen. Dünya zafer kokuyor. Dudağın biraz daha geriliyor. Acıyı hissedemiyorsun. Acı yok. Dudağın hainlik kokuyor. Gülümsüyorsun. Aynaya geri gidip bu görüntüyü hafızanın en baş köşesine oturtmak istiyorsun. Sarı saçlı kızın gözleri senin gözlerinle buluşuyor. Sen gülüyorsun, kız ağlıyor. Daha çok ağlıyor. Ve daha da çok. Gülümsemen bütün yüzüne yayılıyor. Cam parçasından süzülen kanla mest oluyorsun.
Karşı apartman acı kokuyor.
Sen acıdan zevk alıyorsun.
‘ Artık yok bir şeyim ‘ diyorsun.
Artık yok bir şeyin…