19 Ocak 2009 Pazartesi

sızıntı

Sevmezmiş yağmuru. Hiç de sevmemiş. O karşı konulmaz berraklıkta koruyamazmış kendini belki. Belki de hikayesini paylaşabilecek hiç kimsesi olmamış sırılsıklam otururken bahçesinde. Anlatamamış!
Suskunluklarının derinliklerine gömerken kırılan hayallerini ilk kez paylaşmış yağan yağmurla yitik sözcüklerini. Hep yağmur yağarmış zaten onun kentine. En çok da bu yüzden gitmek istermiş hep. Hep gitmek istemiş. Neredeymiş güneşli günler, gülümseyen gerçekler?
Yüzler… yağmurun altında kasvetli, sinirli mimikler. Yağmurun altında her zamanki heybetlerinden yoksun bedenler. Yağmurun altında zorunlu vazgeçişler!
Sevmezmiş yağmuru ama ilk kez o gün atmış kendini sokaklara. Sanmış ki yağmur yağdıkça akar bu kez üstündeki pislik. Sanmış ki doğabilir tekrar güneş, eğer o yağmura sırtını dönmezse bir kez. Sadece bir kez izin verirse onu sarıp sarmalamasına, hevesini giderirse… gülümseyebilirmiş günler aynalara!
Okşarken hiç bilmediği eller yüzündeki acı izlerini, gülümsemiş. Yok olup gidecekler diye, gözyaşı gibi akıp sonsuzluğa karışacaklar diye, bir daha hiç olmayacaklar diye. Yüreğindeki sebepsiz kıpırdanmalar rahatsız etmiş onu. Olamazmış ya artık böylesi! Ama yine de gülümsemiş… kaybolacaklarmış ya sonsuzda!
Su birikintisi… ıssız sokakta delice yağan yağmurun hediyesi yapay aynalar. Sevinmiş; yağmurun onu nasıl değiştirdiğini merak etmiş. Delice düşünceler! Ama baktığında o ufak birikintiye fark etmiş ki yağmur akarken bedeninden yavaş yavaş bir şeyleri de götürmüş beraberinde… neredeymiş yüzünün yarısı? neredeymiş gülen gözleri? Neredeymiş aynaya her baktığında içinde kendini kaybetmekten zevk aldığı o ela gözleri? Oysa yağmur gülümsetebilirmiş ya onu, oysa doğarmış güneş o deli bakışlarda hani?
Yıkılmış…
Bir kez daha lanet etmiş hayata… bir kez daha neden demiş, cevabın olmadığını bile bile… bile bile lades işte !
Oysa o gülen gözlerle mutluluk oyunları oynayan birileri varmış uzaklarda… unutmuş o-nların yağmuru hep çok sevdiklerini! Unutmuş onların yağmurun çocukları olduklarını; yağmur gibi bir anda gelip akıp gittiklerini ve hep en güzel şeyleri yanlarında götürdüklerini!
Aynadaki yansımasına tekrar tekrar bakmış. Ağlayamazmış bile artık.
Peki Tanrı neden ondan çaldıklarının yerine yenilerini koymazmış? Neden hep ondan almalarına izin verirmiş de çalmayı hiç öğretmezmiş?
Oysa, dedim ya, hiç sevmemiş yağmuru… hiç sevmemiş yağmur altındaki çift kişilik hayalleri!
Unutmuş!...
Unutulmuş!...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder